From past to just now( deminden şimdiye )
Unutulmuş Adam için yeni bir gün. Unutulan İlah için kozmosun derinliklerindeki , donmuş kütüphanesinde ise başka bir ''an''dı. Unutulan İlah elindeki kitabı bıraktı ve önünde duran karanlık sayfalara yıldız ışığı kalemiyle şu cümleleri kazıdı.
''Seni görüyorum Unutulmuş Adam, sen bana bir zamanlar iç ısıtan bir sıcaklık yayan bu kozmosun şimdilerde buz kesen derinliğinde, Unutulan olana, bir umut oldun. Sana bundan böyle Umut diye hitap edeceğim. Etrafındaki insanlar sana nasıl hitap eder bilemem ama benim için sen Umut'sun. Gerçek adın umurumda bile değil.''
''Umurumda değil mi? Ne zamandır umursayabiliyorum ben??'' diye düşündü Unutulan. Sonra gümüşi kalemi tutan eline bakakaldı. '' Bir el mi?'' Şaşkındı. ''Ne zamandan beri elim var??'' diye sorguladı bir anlık zamanda. Elini havaya kaldırdı. Kalan anlarını harcadığı kütüphanesinin loş ışığında, insanların el diye adlandırdığı o mekanizmaya bakakaldı. Sanki birisi mavimsi bulutları olan bir gökyüzünü kalıplaştırıp elini oluşturmuştu Unutulanın. Şaşkınlığı eliyle kalmadı. Vücuduna bakakaldı. ''Bu vücut o muydu gerçekten?''. Vücuda bağlı, insanların bacak ve ayak dediği mekanizmalara şaşkınlıkla baktı. '' Sahiden '' dedi '' Kütüphanemde bu mekanizmalar sayesinde yürüyordum''. Ayaklarını inceledi. Yeni oluşmuş parmaklarını oynattı. Kemikli ayakları, akşamın yıldızlı gökyüzünün kopup kalıplaşmış ve ayak şeklini almış gibiydi. Elleri bu yeni oluşmuş vücudunda gezinmeye başladı. İnsan kalıbındaydı vücudu. Erkek bir insan. Kalıplaştığı cisimin korkusuyla oturduğu masasından uzaklaştı. '' Masa mı ?? Ne zamandır insan denilen varlıkların eşyalarına sahipti??'' Bir anda kütüphanesindeki yer çekimi değişti etrafındaki raflar kaydı. Yerçekimi yeni bir boyut kazanıp güçlendi ve Unutulan yere kapaklandı. Aniden gelen bu aşırı bilgi akışı onu sersemletti. Bir süre kütüphanesinin soğuk zemininde uzandı. Tek ısı kaynağı masanın üzerindeki sayfalar, gümüş kalemi ve soluk gün ışığı ile akşamüstü havasını barındıran bir küreden geliyordu. '' Bu bilgi akışı o küreden mi sağlandı'' diyerek doğruldu. Yeni kalıplaşan vücuduna alışması uzun sürmedi. Masaya yaklaştı. Yaklaşırken içi ısınır gibi oldu. ''Bu sonsuz soğuk sonunda bitiyor muydu?? Hayır.'' diye fısıldadı. Yere düşen, sönmüş yıldızlardan oluşan battaniyesine kambur sırtını kaplayacak şekilde sarındı ve sandalyesine gömüldü. Taştan oyulmuş masası ve aynı taştan yontulmuş sandalyesinin yeni yeni farkına varıyordu. Yeni gelen bu bilgi akışını hazmetmeye çalıştı. Gözlerini kapattı. '' Gözlerim mi?? Hatta göz kapaklarım var!!'' dedi bir nefesle, oturduğu yerden kütüphanesinin soğuk havasını ilk kez içine çekti. Arkasına doğru bir bakış attı. Kütüphanesi sonsuza uzanıyordu. Sadece masasının etrafında zemin oluşmuş onun haricinde bütün kitaplar, kitaplarla dolu raflar ve kütüphaneyi kütüphane yapan her şey ya sonsuzlukta süzülüyordu ya da geçmişten bir anıymış gibi donup kalmıştı.
Kalemi eline aldı. Kemikli zayıf parmakları sanki yıllardır yazmaya alışkınmış gibi sayfaları doldurmaya hazırlandı. Ona umut olan Unutulmuş Adamın hikayesini sayfalarca daha öncesinden yazdığını yeni fark etti. ''Bunların hepsini niye şimdi fark ettim??'' diye düşündü.
Soluk sarı renkteki küresine baktı. Havada süzülen kürede kendisine inanan son insanı gördü. Sayfalarında bu adamdan Umut diye bahsedecekti. Battaniyesine sarılıp sandalyesine iyice yerleşti. Ve kürenin içinde olanları izledi. Umut'un yaşamını izledi ve sayfalara yazdı.
Matilda ve Umut ile başladı. İnsan hislerine hala yabancıydı. Ama zamanla anlıyordu.'' Zamanla mı??'' dedi korkuyla. Sesi ürkekçe çıkmış ama bütün kütüphanenin sonsuzluğunda yankılanmıştı. Artık bir andan ibaret değil ve zamanın bir parçası mıydı?? Soğuk onu tekrar ürpertti. Unutulan olmanın yegane hatırlatıcısı olan o soğuk ürperti. Üşümeyi bile yeni yeni kavradığını fark etti. Ama bu ürperti, bu soğuk uyuşukluk hissi sanki varlığı boyunca onun yanındaydı. Ürperti, soğuk ona yabancı gelmiyordu. Ama üzerine eğildiği masa onun için yepyeni bir şeydi. Küresine baktı. Umut oradaydı.
Kemikli elleri gümüşi kalemini kavradı ve kürenin yardımı ile yazmaya başladı Unutulan. Her yeni kelimede yeni bir şey öğreniyordu.
Umut hala kafede oturmuş Matilda'yı bekliyordu. Her zamanki gibi kahvesini en acısından almıştı. Ama bu kahveden ne kadar içerse içsin bir türlü uykusunu açamıyor, sürekli uykulu gezinmek zorunda kalıyordu. Umut unutulduğuna emin birisiydi. O yüzden içinde bulunmaya çalıştığı toplumunun dayattığı herhangi bir inanca inanmıyor, sadece kendisi gibi Unutulan İlah'ın varlığını düşlüyordu. Ve düşledikçe inancı güçleniyordu. Bu ilah diğerlerinin aksine Umut'tan çok bir şey istemiyordu. Sadece inanılmak ve hatırlanmak istiyordu. Umut böyle hissediyordu. Böyle olmasını umuyordu. Bu ilah kendisi gibiydi. Unutulmuş ve sonsuz yalnızlığa mahkum edilmişti. ''Eh bundan güzel fantastik kurgu çıkar'' dedi içinden.
Aklı Matilda'daydı.
Unutulan bir an kalemini bıraktı ve Matilda'yı düşündü. Her şey, bütün bu bilgi akışı, algısının genişlemesi, Umut'un Matilda'yı görmesiyle olmuştu. Tam o anda bilinci uyanmıştı Unutulan İlahın.
Gözü Umut'a kaydı. Kısa saçlı, karman çorman sakalı olan, uzun boylu ortalama bir insandı işte. Gerçek ismini bilmiyordu Umut'un. Bilse bile telaffuz edemezdi. Ona, Unutulan'da yarattığı hisle hitap ediyordu. Umut, bu soğuk, sonsuz kütüphanede bir umuttu onun için. Küresine geri döndü ve bilgi akışının sıcaklığını hissetti.
Umut dediği insan müzik dinleyerek kitap okuyordu. Unutulan bir an durdu '' Müzik mi??''. O da neydi diye düşünürken müzik hakkındaki bilgi akışı bir an kadar sürdü, yine de Unutulanı savunmasız yakalamıştı. Kafası sertçe masaya çarpınca kendine geldi. Her bilgi akışı ona birer işkence gibi geliyordu. Ama bilgi akışının ardından gelen sıcaklık çok hoşuna gitmeye başlamıştı. Geçirdiği sonsuz soğuk anlardan ziyade bu sıcaklığı tercih ederdi.
Kemikli parmakları kalemi kavradı ve Umut insanının aklından geçenleri, başına gelenleri, kısaca neler yaptığını yazmaya başladı.
O Matilda mıydı? Oyuncak mağazasına giriyordu. Üzerinde gri bir kaban vardı. Unutulmuş Adam uzağı göremeyen gözlerini kullanmaktan ziyade saçlarının onda yarattığı hissi kullanmıştı onu tanımak için. Saçlarının kumral-bakır karışımı parlaklığını aklına kazımıştı. Tabii ki o kişi Matilda olmayabilirdi. Uzaktan gördüğü kız oyuncakçıdan çıkıp Matilda'nın çalıştığı yere doğru yürüdü. Umut cesaretsizdi. Peşinden gidemedi. Neyse zaten bana bakmaz diyerek önüne döndü. Kahvesinden bir yudum aldı ve ''Ölümün Anlamı'' adlı kitabı okumaya devam etti. Kulağında müziği, ağzında kahve tadı, gözlerinde ise kitabın sayfalarını dolduran kelimeler, onu bulunduğu ortamdan koparmaya yetmişti.
Kitaba gömüldükçe, kulağındaki müziği duymaz oldu. Şarkı ne zaman başlıyor, diğer şarkıya ne zaman geçiyor, bir diğeri ne zaman bitiyor takip edemez olmuştu. Tamamen önündeki kitaba odaklanmıştı. Artık etrafında olup biten hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Aynı unutulduğu gibi etrafını unuttu. Unutulmuş olmanın en iyi özelliklerinden birisi de görünmez olmaktı.
Hayatı boyunca bir kaç kere görünmezliği hiçe sayılmış, ona yaklaşılmıştı. Ama bu yaklaşmaların sonu hep hüsrandı. Onu daha da görünmez olmaya itmiş, bir bakıma içine kapatmış, müzik, kahve, kitap üçgenine hapsetmiş ve o alana kimseyi almaz olmuştu. Ve zamanla unutulmuştu.
Unutulduğunu anlayacak kadar bilinçli bir varlıktı bu Unutulmuş Adam. Hayatında onu hatırlayan 5-6 tane arkadaşı vardı. Matilda ile arkadaşlarından birisini beklerken karşılaşmıştı. Sonrasını biliyorsunuz işte. Aklı Matilda'da takılı kalmıştı. Ama obsesif bir şekilde değildi. Sanki hayatının sonuna yaklaşan bir insan gibi, özlemle bir daha göremeyeceği gün batımına bakıyor gibi bakıyordu Matilda'ya.
Bazen okuduğu kitaptan uzaklaşıyor, dinlediği müzik anlam kazanıyor ve odağını Matilda'nın geleceği yere doğru çeviriyordu. Görmeyen gözleri, Matilda'nın bakırımsı kumral olan saçlarını aradı. Umut gözlerini kapattı. Matilda'nın neye benzediğini bir kez daha düşündü ve içinden ''Bugün ilaçlarımı almalıydım'' diye geçirdi. Unutulmuş Adamın topluma karışmasını sağlayan o ilaçları dikkati dağıldığı için almayı unutuyordu. İlaçlar dağılan dikkatini topluyor, daha iyi odaklanmasını sağlıyor ve daha iyi hatırlamasına yardımcı oluyordu.
Unutulmuş Adam bir anda hiçbir şeye odaklanamaz hale geldi. Gözlerini kapattı ve Matilda'yı hayal etti. Gözlerini kapalı tuttuğu sürece Matilda'nın sureti değişiyordu. Saçları bir kumral oluyor, sonrasında sarı sarı parlıyor, bir anda bakır rengine dönüşüyordu. Gözleri kestane kahvesi oluyor, elaya dönüşüyor, sonrasında koyu yeşil yeşil parlıyordu. Umut gözlerini açtı. Düşünmek fazla gelmişti. Alnı terlemiş, ellerindeki bütün ısı çekilmişti. Sanki birisi onu izliyormuş gibi ürperdi. '' Benim gibi Unutulan olan, beni görüyor musun?'' dedi. '' Bu halimi görüyor musun?'' Her insan gibi Unutulmuş Adam da inançlıydı ama yanı zamanda her insanın inandığı şeye inanmıyordu. İnandığı varlığın nerede olduğunu bilmiyor, onu görüyor mu umursamıyor sadece birbirine geçmiş düşüncelerinden uzaklaşmak için inancını kullanıyordu.
Ve bekledi Unutulmuş Adam, Matilda'nın gelişini bekledi. Saati 16:47'yi gösteriyordu. Daha önceki karşılaşmalarını düşünerek 17:15 gibi Matilda'yı görecekti. Zaman çok hızlı geçiyordu. Kalbi hızla atağa kalktı. Sonunda kahve etkisini göstermişti. İlaçlarını almadığı gerçeği onu korkuya sürükledi.'' Unutulan İlah bana güç ver, topluma karışmam lazım'' dedi. İlaçsız beyni her detaya takılıyor, her şeyi hesaplıyor, her olasılık Umut'u daha da korkutuyordu. ''Bu son'' dedi korkudan pes etmiş bir şekilde. Bir daha Matilda'yı görmeyecekti. Durdu, düşüncelerini toparlayamaya çalıştı. Sonunda vardığı sonuç Matilda'nın ona ilham verdiğiydi. '' Ah benim gibi Unutulan İlahım ne yapmalıyım'' dedi içinden. Herhangi bir karşılık beklemiyordu tabii ki ama onu duyan bir ilahı varlığına inanmayı seçti.
Artık ne kitap ne de müzik umurundaydı. Sadece etrafına bakınıyor ve beyninin derinliklerinden yarattığı ilah imgesinden yardım dileniyordu. Eğer Matilda'yı göremezse eve dönüşü cidden zor olacaktı. Çünkü o kız bir anda motivasyonunun kaynağı olmuştu. Onu göremediği zaman hiçbir şey yapası gelmiyordu. Gördüğü günler ise dopdolu ve verimli geçiyordu. Bu aşk olamazdı? Daha önce böyle hissetmemişti. Umut, unutulduğu andan öncesini pek hatırlamıyordu. Kullandığı ilaçlar o anıların icabına bakmış geçmişini boş bir sayfa haline getirmişti. Sadece unutulduğu andan itibaren hatıraları vardı. Umut kendisinin ne kadar akılsız biri olduğunu bilecek kadar akıllıydı. Unutulduktan sonra bilgi açlığını dindirmek için kendisini türlü türlü kitaplara vermiş. İnsanların doğayı anlamak için geliştirdiği alanlarda kitap okumuştu. Hayatı daha iyi anlamak istiyordu. Ondan önce gelen insanların yaşadıklarıyla kendi yaşadıklarını karşılaştırmak istiyor, kalan zamanını arayış içinde geçiriyordu. Aklı resmen ikiye bölünmüştü. Bir kısmı türünün geliştirdiği bilimsel alanlar hakkında düşünüyor, diğer kısmı ise Matilda'daydı.
Her güzel şeyin bir sonu vardır. Unutulmadan önce Umut bunu anlamıştı. İlaçlarını almamış olmanın getirdiği yorgunlukla etrafına baktı. Kahve işini yapmamış onu yine karmaşık düşüncelerle bırakmıştı. Unutulmak onu genel olarak yorgun biri haline getirmiş, sadece kalan iradesiyle hareket eder hale getirmişti. İradesini bir an bırakacak olsa masaya yığılıp kalacaktı. Bir an durdu. Kulaklarındaki şarkı düşüncelerini bir oraya bir buraya çarpıyordu. Daha yumuşak bir şarkı seçti. Rahatlamaya çalıştı. Şarkının başlarında beyni konudan konuya atlıyor, düşünceleri birbirine çarpıp dağılıyor, bir türlü bir arada toplanmıyordu. O düşünceleri toparlayacak tek şey Matilda'nın varlığıydı. Kafede oturduğu yerden kalkmadan onu görmek istiyordu.
Bir an umutsuzluğa kapıldı. Müziği klasik müziğe çevirdi ve pes etti. Arkasına yaslandı. Unutulmadan önce yaptığı hatayı tekrarlamayacaktı. Hayatını tek birisine bağlamayacaktı. Pes etti ve eline okuduğu kitabını aldı. Pes edişi ona enerji vermişti. Bütün dikkatini toparlamıştı ve '' Ölümün Anlamını'' okumaya devam etti.
Matilda gelmemişti. Bunu farkettiğinde artık oturmasına gerek kalmadan eve gitmek için hareketlendi. Kitaplarını topladı. Çantasını omzuna attı. Ve odağını sadece adım atmaya çevirdi. Eve giderken Matilda'yı düşünmedi. Bitmişti çünkü pes etmişti. Eve vardığında bir kaç bir şey atıştırdı. Gece rahat uyumasını sağlayan ilacını aldı ve uykuya daldı Unutulmuş Adam.
Uykusunda soğuk bir kütüphanede, battaniyesine sarınıp kitap okuyan insan gibi gözüken ama insan olmayan bir yaratığın kitap okuyuşunu izledi. Yaratık kitaptan kafasını kaldırıp onun olduğu tarafa baktı. Sanki Umut'un tam içine bakıyordu. Gözleri sönen yıldızların son parıltısını taşıyordu. Göğsünün ortasında ömrünün sonuna yaklaşmış bir kara delik vardı. Sayfalarla dolu masasının üzerindeki soluk ışık yayan kürenin bütün ışığını içeri çekiyor gibiydi. Yaratık ona hüzünle baktı. Bir anda zemin ayaklarının altında çekil Umut'un, yüksek bir yerden düşme hissi kapladı vücudunu ve uyandı. Yeni bir gün başlamıştı. Yeni bir macera onu bekliyordu. Bu sefer ilaçlarını almayı unutmayacaktı bundan emindi.
Yorumlar
Yorum Gönder